ORTA DOĞU'DA BÖLGESEL HEGEMONYA İÇİN TAHT OYUNLARI
ERAN SHAYSHON
(Eran, Reut Group'un CEO'sudur. Kurulduğu yıl olan 2004'te Reut'a katıldı ve 2013 yılına kadar Politika ve Strateji Direktörü olarak görev yaptı ve Reut Enstitüsü'nün ulusal güvenlik, İsrail'in Yahudi Dünyası ile ilişkileri ve sosyo-ekonomik kalkınma alanlarındaki tüm içerik projelerine liderlik etti ( İsrail 15). Eran, Reut'a CEO olarak dönmeden önce, küresel bir iş diplomasi firması olan APCO Worldwide'da Yardımcı Direktör olarak görev yaptı ve müşterilerine sorun yönetimi, siyasi risk analizi, küresel iletişim stratejisi ve hükümet ilişkileri gibi çeşitli konularda danışmanlık yaptı.)
ADI LEVY (İsrail'deki Hayfa Üniversitesi'nde doktora yapıyor. Silahsız Çatışmalar bağlamında İnsan Hakları, Medeni Haklar Uygulamalı Etik Araştırması. (Etik ve Politik Felsefe)
Hayfa Üniversitesi'ndeki Ambassadors Online programında akademik program yöneticisi.
Araştırma ve Öğretim Görevlisi Siyaset Bilimi Okulu, Hayfa Üniversitesi)
ALEX GRINBERG(Tel Aviv Üniversitesi, Orta Doğu ve Afrika Tarihi Bölümü, Bölüm Üyesi)
REUT GROUP (Reut Group, 2004 yılında Gidi Grinstein tarafından Reut Enstitüsü olarak bir liderlik, strateji ve etki organizasyonu olmak için kurulmuş, kar amacı gütmeyen bir organizasyondur. Reut, İsrail Devleti'nin, İsrail toplumunun ve Yahudi dünyasının karşı karşıya olduğu kritik zorlukların üstesinden gelen yenilikçi modeller yaratır ve ölçeklendirir.
Bu belgenin amacı halihazırda bölgesel hegemonya mücadelesi veren önde gelen Orta Doğu ülkeleri ve müttefikleri ile sistemik bağları hakkında genel bir değerlendirme sunmaktır. Bu rapor ayrıca bu rekabetlerin İsrail'in ulusal güvenliği açısından temel bir değerlendirmesi ve etkilerini ortaya koymaktadır.
Bu belge, Orta Doğu'nun sürekli değişen manzarasında, İsrail yönetiminin, ulusal güvenlik perspektifi açısından daha başarılı hareket etmesinde yardımcı olmayı amaçlayan Reut Group'un yeni bir projesinin başlangıcıdır. Reut Group, bir yanda çok sayıda karmaşık ve birbiriyle bağlantılı olayı anlamamıza ve diğer yandan da yeni realiteyi daha iyi kavramamıza yardım edecek özgün bir teori, metodoloji ve teknolojiden oluşan bir paket programı kulanmaktadır.
Bu belgenin yazarları, Eran Shayshon (CEO), kıdemli bir analist olan Adi Levy ve kıdemli bir danışman ve Orta Doğu'daki baskın dillerin çoğunu bilen bir jeopolitika uzmanı olan Alex Grinberg'dir.
Özet: Bölgesel egemenlik rekabeti ve İsrail'in ulusal güvenliği
Orta Doğu an itibariyle bölgesel güç dengesinde tektonik kaymaların yaşandığı bir dönem içinde olup bu kaymalar ABD'nin bölgeden çekilmesiyle daha da yoğunlaşmıştır.Bu eğilim bölgesel güçlerin kendi çıkarlarını güçlendirme ve rakipler arasında geçici işbirlikleri ile ittifaklar yaratma iştah ve cesaretini artırmıştır.
Orta Doğu'daki hegemonya yarışı, her biri kendi vekilleri, sadık yerel milis güçleri ve paralı askerleri olan, zıt gündem ve ideolojilere sahip dört bölgesel bloğa ayrılabilir.Bu bloklar şunlardır: 1) İran ve Şii Ekseni; 2) Türkiye ve Müslüman Kardeşler Ekseni; 3) Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır'ın önderlik ettiği Batı yanlısı Arap ülkeleri ve 4) En belirgin şekilde IŞİD ile tanımlanan ve gerileme eğilimindeki Cihadçılık. Bölgede kendine önemli bir zemin bulan Rusya ise bu güç dengelerini büyük oranda etkilemektedir.
İran ile vekilleri, İsrail için en büyük bölgesel tehdidi teşkil etmeyi sürdürmektedir.İran, yaşadığı çok derin ekonomik krize rağmen İsrail'i bir 'ateş çemberiyle' çevirebilmek için önemli bir kaynak yatırımı yapmaktadır. Kissinger'ın İsrail hakkındaki sözlerini yeniden söylemek gerekirse görünüşe göre İran'ın iç politkası yok, sadece dış politikası vardır.[1]
İran'ın İsrail'e karşı bizim 'sınırları olmayan açık savaş' olarak ifade edeceğimiz savaş planını kavramlaştırma girişimi aşağıdaki ilkeleri ortaya koymaktadır:
- İran ve Yemen'den Gazze şeridine, Irak, Suriye ve Lübnan'a uzanan coğrafi bir bölgede birkaç ay boyunca onbinlerce füzenin ateşlenmesive bu esnada İsrail'in bunu bitirmek ya da kontrol altında tutmak bir yana böyle geniş bir alanda konuşlu yüksek kaliteli pek çok hedefe karşı kendini savunamaması.
- 'Ateş çemberi' ilk ve en başta, İran'ın nükleer programına saldırılması halinde konvansiyonel bir ikinci saldırıyı gerçekleştirmesine imkan tanımaktadır.
- Bu 'ateş çemberi' altyapısı bununla beraber İran'ın konvansiyonel bir 'ilk saldırı' seçeneği de sağlamaktadır ki İran bunun İsrail'i çöküşe götürebileceğine inanmaktadır.
- Nükleer cephaneye sahip olmak İran'a büyük bir dış saldırı karşısında dokunulmazlık verirken İsrail'in İran tarafından yönlendirilen bir saldırıya karşı böyle silahlar kullanmasını da teorik olarak engellemektedir. İranlıların bakış açısına göre iç cephede ve ülkenin işlevsel devamlılığında alınacak bir hasar sonuç olarak göçlere ve İsrail'in çöküşüne neden olacaktır.
Bu arada Türkiye ve Müslüman Kardeşler ekseni bu noktada İsrail'e karşı pragmatik ve pratik bir yaklaşım sergilemektedir. Yahudi devleti bunların gündemlerinin en üstünde bulunmamasına rağmen Türkiye'nin bölgesel egemenlik hevesleri gelecekte İsrail ile Türkiye arasında bir gerginliği kaçınılmaz kılmaktadır.
Bu belgede İsrail ile Hamas arasındaki savaşın gelecekteki önemli bir raundunda İsrail ile Türkiye arasında benzersiz bir gerilim ve çatışma yaşanma tehlikesinin muhtemel olduğu uyarısı yapılmaktadır.Türkiye son yıllarda yaklaşımını değiştirmiştir. Türkiye şu anda bölgedeki çatışmalara askeri olarak müdahale etmektedir. Bunun en belirgin olduğu yer Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ çatışmasıdır. Türkiye, Filistin mücadelesinin bayraktarlığını yapmaya çalışmaktadır ve sürgündeki Hamas liderlerine vatandaşlık bile vermiştir. Türkiye'nin, Hamas ile savaşının yeni raundunda, İsrail'e karşı şu ana kadar yürüttüğü sözlü muhalefetle yetinip yetinmeyeceği tam olarak netleşmemiştir.
İsrail ayrıca çatışmanın bölgeselleşmesi tehdidi ile karşı karşıyadır.Görünen en muhtemel nihai tehdit senaryosuna göre İsrail biri Gazze'de Hamas ve diğeri de Lübnan'da Hizbullah olmak üzere iki cephede savaşacaktır. Ama aslında Gazze cephesi için daha tehditkar bir senaryo, bölgesel taht üzerinde hak iddia eden iki ülke olan İran ve Türkiye'nin çatışmaya aktif olarak katılması ve işbirliği ile Gazze'nin bölgesel bir cephe haline gelmesidir.
Türkiye ile İran'ın egemenlik peşinde olması aralarında süregelen bir sürtüşme ve gerginlik yaratmıştır.Onların Irak ve Suriye ile kısa bir süre önce Dağlık Karabağ bölgesindeki faaliyetleri tarafları doğrudan temasın kıyısına kadar getirmiştir. Bütün bunlar Türkiye tarafından temsil edilen Sünni İslam ile İran tarafından temsil edilen Şii İslam arasındaki tarihi düşmanlık bağlamında anlaşılmalıdır.
Herşeye rağmen iki ülke arasında etkili diyalog mekanizmaları ve ayrıca örtüşen çıkarlar bulunmaktadır. Hamas'a verilen destek bu örtüşen çıkarların en bilinenidir. Mısırlı Müslüman Kardeşler'in Gazze'deki vekili olarak dünyaya gelen Hamas bir tarafta Türkiye ve Katar ile diğer tarafta İran ve Lübnan tarafından desteklenmektedir. Yani İsrail ile Gazze arasındaki önemli bir gerginliğin ardından yaşanacak bir çatışmanın bölgeselleşme potansiyeli büyüktür.
Rusya'nın güçlü görüntüsüne rağmen Moskova'nın bölgedeki nüfuzu sınırlıdır.Rusya, bölgedeki varlığını güçlendirmek için ABD'nin çekilmesinden faydalanmaktadır ancak etkili bir şekilde onun yerini almak için gerekli yetenek (ve niyetten) yoksundur. Rusya'nın bölgede doğal bir müttefiki yoktur ve hatta Esad rejimi üzerindeki nüfuzu bile sınırlıdır. Rusya yine de Suriye'de ve daha az bir kuvvetle Libya'da kilit bir oyuncu ve hatta arabulucu olmayı başarmıştır.
Rusya'nın çıkarları sadece İsrail ile değil Türkiye ve İran'ın da çıkarlarıyla sürekli olarak çatışmaktadır.Rusya genellikle İsrail ile çatışmalardan kaçınmaya çalışmaktadır ancak İsrail'in Suriye'de İran'ın güçlenmesine karşı askeri çabaları sebebiyle sürtüşme potansiyeli yüksektir. İsrail'in bu askeri faaliyetleri Rusya'nın, Suriye'nin ekonomik ve askeri olarak yeniden inşasına önderlik etme hırslarını engellemektedir.
Hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler ABD'nin Orta Doğu'dan çekilmesine destek verse de Washington'un bölgeyle ilgili kararlarının Moskova'nın verdiği kararlardan daha büyük etkiye sahip olduğu konusunda şüphe yoktur.Yani buna göre başkanlık seçimlerinden sonra ABD'nin İran politikası ile Türkiye ve Suudi Arabistan ile ilişkilerinin (başkan adayları arasında bu konularda büyük ihtilaflar vardır) bölgesel güç dengesi üzerinde ağır bir etkisi olacaktır.
İsrail'in Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile diplomatik mutabakatları stratejiktir ve çeşitli bölgesel tehditlere karşı pozisyonunu güçlendirmiştir.İsrail'in durumu muhtemelen güncellenecek ve Yahudi devleti gerçekte ılımlı Arap devletleri bloğunun bir parçası olacaktır. Bu eksenin esas faydası Türkiye ve İran'ın bölgesel hegemonya çabalarını engellemesidir. Oyuncuların çokluğu ile bu blokta belirgin bir egemenin olmaması çeşitli konularda geçici koalisyonlara zemin hazırlamıştır. İsrail daha barış anlaşmalarından önce bu meselelerin bazılarına dahil olmuş ve yatırım yapmıştır.
Bu barış anlaşmaları aslında İsrail'in Orta Doğu'daki statüsünün tersine döndüğünün müjdecisi olabilir.Muhtemel güvenlik, siyaset ve ekonomi ile ilgili faydaları bir yana Arap dünyasında İsrail ile 'normalleşme' tabusu parçalanmıştır. Gerçekte 'normalleşme' kelimesinin Arapça karşılığı bir zamanlar aşağılayıcı anlamlar çağrıştırıyordu. Ancak şu anda Arap liderler tarafından sıkça ve çekinmeden kullanılmaktadır. Bu, bu liderler adına önemli ve cesur bir adım olup şimdiye kadar İsrail'in bölgeye entegrasyonunu engelleyen psikolojik engeli yıkma potansiyeli taşımaktadır.
Filistin sorunu şimdilik bir kenara itildi.Görünüşe göre Arap ülkeleri Filistin meselesine duydukları ilgiyi kaybetti ve hatta artık sözde destek zahmetine bile katlanmıyorlar. Trump'ın başkanlığı döneminde gerçekleşen İsrail'in diplomatik başarıları Filistin'in mağlubiyeti olarak algılanmakta ve diğer Arap devletlerinden sadece zayıf bir karşılık almaktadır. Arap Birliği'nin, İsrail ile barış anlaşması yapmasının ardından Birleşik Arap Emirlikleri'ni kınamayı reddetmesi, 1979'daki tarihi barış anlaşmasından ardından Mısır'ı birkaç yıllığına birlikten çıkarması kararıyla kıyaslandığında, Filistin meselesi üzerine yaşanan değişimin büyüklüğünü göstermektedir.
Ancak İsrail, Filistinlilerle yaşanan çatışmayı yönetemediği için gelecekte pahalı bir bedel ödeyebilir.Meseleye 'reklam arası' verildiği için duraklamış görünse de İsrail'in geleceği için son derece önemli stratejik bir konu olmayı sürdürmektedir. Ve ülke için süregelen sorunlar yaratmayı kesinlikle sürdürecektir.
Örneğin, Türkiye'nin önderliğinde Filistin iç uzlaşma sürecinin ardından ve Filistinliler'in Arap Birliği tarafından terk edilmişlik hissi göz önüne alındığında 'Filistin topu' Arap ülkeleri koalisyonu yerine Türk ekseninin bahçesine kalıcı iniş yapabilir.Bunun çatışmaya etkisi çok büyük olabilir. Bu etki ileride başka belgelerde tartışılacaktır.
Özet: Orta Doğu'da Taht Oyunları
|
|
Kim? |
Hedefler ve Motivasyon |
Hareket Tarzı |
İsrail |
|
İran ve Şii Ekseni |
İran ve Lübnan (Hizbullah), Irak (Irak Hizbullahı gibi Halk Güçlerinin bileşenlerini teşkil eden Şii milisler), Suriye, Afganistan (Fatimiyyun Tugayı), Pakistan (Zeynebiyyun Tugayı), Yemen (Husiler), Bahreyn (El Eşter Tugayı) ve Gazze Şeridi'ndeki (İslami Cihad, Sabirin Hareketi ve Hamas'a destek) Şii vekilleri. Suriye rejimi de İran'ın bölgedeki mozaiğinin önemli bir parçasıdır. |
İran bölgesel süreçlere nüfuz etmeye, İslam devrimini ihraç etmeye ve rejim ile ülkeyi korumaya çalışmaktadır. İran'ın düşüncelerinin ideolojik bileşeni özellikle baskındır ve yaşanan derin ekonomik krizlere ve İran halkının çektiği sıkıntılara rağmen bölgedeki vekil örgütlere aktarılan kaynaklarda kendisini gösterir. |
Şii milisler ile paralı askerler ve direniş örgütlerine verilen desteği ihtiva eden ve buna sosyal hizmet ve yardımların eklendiği saldırgan ve hibrit bir doktrin. İran, Orta Doğu'daki Şii kimliğine yeni bir anlam vermiştir. İran, Suriye'de demografik dengeleri başarılı bir biçimde değiştirmektedir. Sünnilerin sürüldüğü bölgeler Şiileştirilmektedir. |
İsrail'i yok etme arzusu rejimin temel taşlarından birisi ve Direniş Ekseninin deklare edilmiş bir hedefidir. İranlılar, İran ve Yemen'den Gazze Şeridine kadar uzanan bir coğrafyada uzunca bir süre onbinlerce roket ateşleyerek İsrail'in kendisini etkili bir biçimde savunamayacağı ve sınırları olmayan açık bir savaş yürütebilmek için bir 'ateş çemberi' yaratmaya çalışıyor. |
|
Türkiye ve Müslüman Kardeşler Ekseni |
Türkiye geçtiğimiz yıllarda, Müslüman Kardeşlerle ilişkili Sünni siyasal İslam akımı ile bir koalisyon kurmayı başardı. Katar bu koalisyonun kilit bir oyuncusudur. Koalisyon Libya'nın batısındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Müslüman Kardeşler'e bağlı diğer siyasi örgütleri de içine alır |
Bu koalisyonun dayanağı, İslami bir hilafet kurmaya çalışan Müslüman Kardeşler'in propogandasını yaptığı ideolojik temeldir. Ancak hareket vizyonunu gerçekleştirirken pragmatizm göstermektedir. Ekonomik motivasyon Türkiye için kilit konumdadır. Türkiye'nin esas politikası mevcut küresel düzeni tehdit eden bir dünya görüşüdür. Türkiye Suriye'deki Kürt ulusalcısı arzuları engellemeyi hedeflemektedir. |
Türkiye, küresel süpergüçlere karşı agresif ve meydan okuyan bir dış politika izlemektedir. Suriye'de 'güvenli tampon bölgeye' sahiptir ve Libya, Irak, Fars Körfezi ve Somali'de askeri faaliyetleri vardır. Yunanistan'ın Ege Denizi'ndeki egemenliğini ve Doğu Akdeniz havzasındaki denizcilik alanlarını sarsmaktadır. |
Erdoğan yönetimindeki Türkiye İsrail'e karşı artan bir düşmanlık sergilemekte ve kendisini Filistin Davası ile Hamas'ın önde gelen savunucularından birisi olarak konumlandırmaktadır. Bu arada Türkiye İsrail'e karşı pragmatik ve pratik bir yaklaşım sergilemektedir. Yahudi devleti şu anda ajandanın en üstünde değildir. Yine de Türkiye'nin bölgesel egemenlik hevesleri İsrail ile Türkiye arasında yaşanacak bir gerginliği kaçınılmaz kılmaktadır. |
|
Ilımlı Arap Ekseni |
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Bahreyn, Ürdün, Kuveyt , Umman ve Sudan ile zaman zaman Kuzey Afrika'daki Arap ülkelerini içine alan modern ve Batı yanlısı devletler. |
Orta Doğu'da 'eski düzen'i koruma arzusu. Yani Arap olmayan unsurların (Türkiye ile İran) egemenlik çabalarını kontrol etme ve radikal Sünni İslam tarafından tehdit edilen bölgesel istikrarı koruma arzusu. |
Bir koalisyonlar koalisyonu. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve hatta bazen ABD'nin önderlik ettiği ancak etkin bir biçimde önderlik edecek bir baştan yoksun çok sayıda oyuncu. |
İsrail'in Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile imzaladığı siyasi anlaşmalarla durumunun pratikte ılımlı Sünni Arap bloğunun üyeliğine yükselmesi bekleniyor. Ilımlı Körfez ülkelerinin başka bir hedefi ise Amerikan halkının sempatisini kazanmak. Onlara göre İsrail ile yakınlaşma bu amaca hizmet ediyor. |
İran ve Şii Ekseni: 'Sınırları Olmayan Açık Bir Savaş'ın Altyapısını Kurmak
Kim?
İran son on yılda Orta Doğu'daki Şii nüfusu temelinde, vekil örgütler, terörist gruplar, yerel milisler ve paralı askerlerin etrafında gezinerek, birbiriyle bağlı bir nüfuz ağı kurdu. İran yönetimi Irak, Suriye, Pakistan, Yemen ve Bahreyn'deki örgütleri sevk etmekte, desteklemekte ve yönetmektedir. Hamas ve Sünni İslami Cihad da pratikte bu bloğun birer parçasıdır. İran ile bu örgütler arasındaki ilişkiler her bir arenada değişiklik göstermektedir. Yine bu örgütlerin İran tarafından tanımlanma derecesi ile bulundukları ülkeler ile İran arasındaki düşmanlık da değişiklik arz eder.[2]
Hedefler ve Motivasyon
1979'daki İslam Devriminden bu yana İran ekonomik, askeri ve siyasi güç kazanımı yoluyla bölgesel hegemonya arayışında oldu.Bu hegemonya onun uluslararası sahnede önde gelen bir devlet statüsünde tanınması temelinde bölgesel süreçlere nüfuz etme gücü verecekti. Bu ülke, ülkeyi ve rejimi korumak için ulusal güvenlik çerçevesinde devrim ihraç etmeye çalıştı. İran'ın hegemonya çabalarındaki endişelerinde özellikle güçlü olan ideolojik bileşen, İran halkının yaşadığı kökleşmiş ekonomik kriz dönemlerinde bile bölgedeki vekil örgütlere akan fonlarda görülmektedir.
En önemli vekil hiç şüphesiz Lübnan'daki Hizbullahtır. Bu örgüt küresel Şii topluluğuna dayanan bir ekonomik ağ kurmuştur ve bu ağ ile uyuşturucu kaçakçılığı yapılmakta ve kara para aklanmaktadır.Bu da Hizbullah'ı, İran rejiminin çökmesi halinde bile hayatta kalacak son derece önemli bir oyuncu yapmaktadır.[3]
Operasyonel Karakteristikler
İran, alt seviye Şii milislerin operasyonları vasıtasıyla agresif ve asimetrik bir hibrit savaş doktrini geliştirmiştir.Bu da İran'ın konvansiyonel savaşa sürüklenmeden hedefine ilerlemesine ve düşmanlarına karşı hareket etmesine olanak sağlar. Bu metod aynı zamanda silahlı çatışmaları sınırların ötesinde tutar. İran, bu faaliyetlerin yanında nükleer arzularını gerçekleştirmekte ve balistik füze cephanesi yapmaktadır.
İran, Şii kimliğine yeni bir anlam zerk etmeyi ve böylece Şii nüfusları kendi lehine etkili bir biçimde kullanmayı başarmıştır.Örneğin Iraklı Şiilerin kökeni ve davranışları İrandakilerden oldukça farklıdır.[4] İran yine de burada kendisine zemin bulmuştur. Daha da ötesi Yemen'deki Husiler Şii İslamın Zeydi koluna bağlıdır ve bu kol İran'da baskın olan İmamiye kolundan farklıdır. Direniş ilkesi önde gelen bir teolojik ilke haline gelmiştir ve bunun geniş yorumu İran'a Şii hilalinin ötesinde, özellikle ve bariz bir şekilde Filistinli Sünni gruplarla ittifakları mümkün hale getirmiştir.
İsrail'e Yönelik Tavır
İsrail Devletini yıkma arzusu rejimin en önemli temel taşlarındandır.İsrail'i yıkma isteğinin merkezde olduğu, Filistin konusunda 400 sayfalık bir kitap yazan İran'ın dini lideri Ali Hamaney tarafından gösterilmektedir.[5]
Strateji: 'Sınırları olmayan açık bir savaş'a doğru ilerlerken İsrail'in etrafında bir 'ateş çemberi' oluşturmak.Lübnan'daki Hizbullah'ın sahip olduğu 150 binden fazla füzeye ve Gazze Şeridi'ndeki Hamas ve İslami Cihad'ın elinde tuttuğu mühimmata ek olarak İran Suriye, Irak ve Yemen'i içine alan geniş bir coğrafi bölgede İsrail'i hedef alacak bir füze sistemi kurmak için büyük çaba sarf etmektedir. Bu çabalar Hizbullah ile Filistinli örgütlerin elindeki füzelerin hasasiyetlerinin geliştirilmesi projelerinin yanında seyir füzeleri ile insansız hava araçları geliştirme projelerini içermektedir. Direniş Ekseninin kıdemli üyeleri zaman zaman 'sınırları olmayan açık savaş' terimini kullanmaktadırlar. Hamaney'in kitabından ve diğer üst düzey yetkililerin açıklamalarından alıntıların analiz edilmesinin yanında İran'ın bölgedeki eylemleri incelenirse konsepti belirlemek ve İran'ın hesap gününde İsrail'e uygulayacağı baskının teorik çerçevesini çizmek mümkün olur:
- İsrail'in etrafında 'ateş çemberi' oluşturmanın amacı ilk aşamada savunma amaçlıdır.Amaç İsrail ile ABD'yi İran'ın nükleer tesislerine saldırmaktan alıkoymaktır.
- Hesap gününde İran'dan Yemen'e ve Gazze Şeridine uzanan bir coğrafyadan İsrail'e her gün onbinlerce füze ateşlenecek, ülkenin nüfuz merkezleri hedef alınacak ve İsrail aylar boyunca bir ateş çemberine hapsedilecektir.
- İsrail'in böyle bir saldırıyı bitirme, kontrol etme ve ona karşı kendini savunma yeteneği yoktur.IDF'nin stratejik üstünlüğüne rağmen Gazze Şeridi ya da Lübnan'dan atılan füzeleri engelleyebilecek konvansiyonel bir yeteneğ sahip olmadığı artık bellidir. Teorik olarak bunu durdurmanın tek yolu ağır bir maliyeti olan fiziksel işgaldir. Ancak Orta Doğu boyunca uzanan tehdit yüzünden İsrail'in teorik olarak bir seçeneği yoktur.
- İran'ın nükleer silahlara sahip olması da İsrail'in İran saldırısına cevaben böyle silahlar kullanma ihtimalini teorik olarak engelleyecektir.
- İran'ın stratejisi İsrail'in kendi iç cephesinde ve işlevsel sürekliliğinde hasara yol açacak uzatmalı bir çatışmayı tolere edemeyeceği şekinde temel bir varsayıma dayanmaktadır.[6]İranlılara göre İsrail toplumunun zayıf sosyal dokusu nihai olarak onu çöküşe götürecektir.[7]
- İran ve ortakları ile yapılacak bir savaşın ayrıca küresel bir boyutu da olacaktır ve İsrail dışındaki Yahudi toplulukları üzerinden benzersiz etkileri olabilir.İran ve Hizbullah'ın Güney Amerika, Avrupa ve diğer bölgelere yayılan ağları vardır. Bu ağlar tüm dünyadaki Şii nüfusları lojistik olarak kullanır ve Yahudi topluluklarına saldırabilir. Gerçekte de Yahudi topluluklarının meşru hedef olduğu kanıtlanmıştır.
- İsrail son yıllarda 'savaşlar arası seferberlik' yoluyla, kendisini özellikle Irak ve Suriye ile Orta Doğu dışındaki diğer ülkelerde kuşatmaya başlayan korkunç 'ateş çemberi'ni önlemeye çalışmaktadır.
Türkiye ve Müslüman Kardeşler Ekseni: Çözüm Erdoğan
Kim?
Türkiye[8] geçtiğimiz yıllarda, Müslüman Kardeşlerle ilişkili Sünni siyasal İslam akımı ile bir koalisyon kurmayı başardı.Katar bu koalisyonun kilit bir oyuncusudur. Koalisyon Libya'nın batısındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Müslüman Kardeşler'e bağlı diğer siyasi örgütleri de içine alır. Katar'ın endişe ve çıkarları Türkiyeninkilerle her zaman uyumlu değildir. Bu farklılıklara bu belgede değinilmemiştir.
Hedefler ve Motivasyon
Bu koalisyonun dayanağı, İslami bir hilafet kurmaya çalışan Müslüman Kardeşler'in propogandasını yaptığı ideolojik temeldir.Bu da hareketin Mısır'daki 'İslam çözümdür' sloganıyla uyum içindedir. Ancak hareket vizyonunu gerçekleştirirken pragmatizm göstermektedir. Erdoğan'ın görüşüne göre Türkiye mazlum ve zayıfları koruma niyetiyle Müslüman dünyanın önde gelen figürü olmayı arzulamaktadır. İslami Hilafet vizyonunu gerçekleştirmede ilk adım Arap ve İslam ülkelerinin İslami yasalara uygun bir şekilde eski haline getirilmesidir.
İslami kimliğin yanı sıra Pan Türkist dayanışma da Türkiye'nin bölgedeki operasyon modelini etkilemektedir.Bu durum şu anda, Türkçe konuşan ve çoğunluğu Şii olan Azerbaycan'a verilen askeri destekte görülebilir.
Türkiye'nin esas politikası mevcut küresel düzeni tehdit eden bir dünya görüşüdür.Türkiye, Batılı güçlerin müdahalesi olmadan bölgesel bir hegemonya edinme gayretindedir ve BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinin hegemonyasına meydan okumaktadır. Türkiye'nin davranışları[9] hem ABD hem de Avrupa ile sürtüşme yaratmaktadır.
Müslüman Kardeşler'in 2013 yılında general Abdülfettah El Sisi tarafından devrilmesinin ardından Türkiye'nin bölgesel düşmanı Mısırdır. Erdoğan Mısır Müslüman Kardeşler hareketinin liderlerine Türkiye'de himaye dahi etmiştir. Taraflar arasında önemli başka bir sürtüşme noktası, Türkiye'nin ülkenin batısında BM tarafından kabul görmüş ve Müslüman Kardeşlerle ilişkili Ulusal Mutabakat Hükümetini desteklediği Libyadır. Mısır ve diğer doğu Akdeniz ülkeleri General Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu'nu desteklemektedir.
Türkiye'nin merkezi hedeflerinden birisi Suriye ve Türkiye'de Kürtlerin ulusalcı arzularını engellemektir.Türkiye bunu başarabilmek ve Suriye ile Türkiye'de faaliyet gösteren Marksist bir Kürt örgüt olan PKK'nın (Kürdistan İşçi Partisi) üslerinin kökünü kazımak için hem içeride önlemler almakta hem de Irak'ta çaba göstermektedir. Türk yönetimi Suriye'de bu hedefe ulaşmak için de doğrudan Sünni milislere güvenmektedir. Ancak Türkiye aynı zamanda Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan özerk yönetimi ile geniş ticari ilişkiler dahil oldukça sıcak ilişkiler sürdürmektedir.
Türkiye'deki ekonomik kriz bölgede attığı adımlar için önemli bir motivasyondur.Erdoğan yönetiminin ilk döneminde Türkiye ekonomik açıdan refaha kavuşsa da bugün Türk lirası değer kaybetmekte, yatırımcılar ülkeyi terk etmekte, yerli şirketler iflas etmekte, hayat pahalılığı artmaya devam etmekte ve ülkenin dış borcu büyümektedir. Bu krizlerle başa çıkmak için çabalayan Türkiye doğu Akdeniz havzasındaki petrol ve gaz rezervlerini ele geçirip uzun vadeli enerji kaynaklarına sahip olmayı hedeflemektedir. Bu yüzden donamasını yapılandırmaktadır.
Operasyonel Karakteristikler
Bölgesel hegemonya peşindeki Türkiye bölgesel güç dengesinin altını oymaktadır.Türkiye'nin bir 'güvenli tampon şeridi' vardır ve Libya, Irak, Katar'daki askeri üs sayesinde Fars Körfezi ve Somali'de askeri faaliyetleri mevcuttur. Hamas şebekelerini ağırlamakta ve Kudüs'te İsrail'e karşı küstahça faaliyetler yürütmektedir. Türkiye bundan başka Ege Denizi'nde Yunan hakimiyetini zayıflatmaktadır. Batı Libya'daki hükümet ile bir Mutabakat Anlaşması imzalamıştır ve böylece İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, Mısır ve İtalya'yı tehdit etmektedir. Bu anlaşma ayrıca Türkiye ile Fransa arasındaki gerilimi artırmıştır.
Türkiye'nin bölgedeki faaliyetleri onun (Irak ve Suriye'de) İran ve (Suriye ile Libya'da) Rusya ile sürekli sürtüşme yaşamasına sebep olmaktadır.Bu üç ülke – Rusya, İran ve Türkiye – arasındaki gerilimi kontrol altına almak için sayısız çabada bulunulmuş ve Suriye savaşıyla ilgili Astana Süreci başlatılmıştır. Ancak gerilimlere, rekabete ve çeşitli anlaşmazlık konularına rağmen üç ülke hassas dengeleri korumayı genellikle başarmıştır. Örneğin Türkiye, Suriye'de İran ile nüfuz yarışına girse de İran'ın ABD yaptırımlarından kaçınmasına yardım etmektedir. Diğer yandan Rusya ile Türkiye, Libya'da farklı taraflarda olsalar da Suriye'de ortak devriye görevi yürütmektedir.
Türkiye İran'ın operasyonel karakteristiklerini kademeli bir şekilde benimsemektedir.Örneğin Erdoğan, İran Besic Güçleri gibi, partisine sadık bir milis gücü oluşturmaya çalışmaktadır. Mahalle bekçi teşkilatlarına silah taşıma izni dahi vermiştir. Türkiye'nin Libya'daki bölgesel faaliyetlerinde Suriye'den getirilen sadık Sünni milislere güvenmektedir. Bu da İran'ın sadık Şii milisleri kullanmasından farklı değildir.
İsrail'e Yönelik Tavır
Erdoğan yönetimindeki Türkiye İsrail'e karşı artan bir düşmanlık sergilemekte ve kendisini Filistin Davası ile Hamas'ın önde gelen savunucularından birisi olarak konumlandırmaktadır. 2010 yılındaki filo hadisesinden[10] bu yana Erdoğan şahsi olarak sık sık İsrail'e saldırmakta ve Kudüs'teki El Aksa caminin özgürleşmesinden bahsetmektedir. Erdoğan, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasındaki barış anlaşmasının ön saftaki muhaliflerindendir.
Müslüman Kardeşler ile aynı algıya sahip olan Türkiye, 'İsrail'in politikalarını eleştirme' olarak tanımlanabilecek ifadelerin çok ötesinde şiddetli bir anti Semitik söylem benimsemiştir.Türk medyası anti Semitik muhtelif hikayeler yaymaktan yorulmamaktadır.
Türkiye Hamas'a çoğunlukla dayanışma temelinde destek vermektedir ve bu da onlarla ortak zeminde buluştuğunu ve Müslüman Kardeşler kökenli olduğunu gösterir.Türkiye sürgündeki Hamas liderlerini çok açık şekilde ağırlamaktadır ve hatta onlara vatandaşlık vermiştir. Türkiye ayrıca Doğu Kudüs'te cüretkar faaliyetlerde bulunmakta ve şehirde Hamas'a bağlı kurumları desteklemektedir. Çağdaş bir 'birleşme' potansiyeli, Türkiye'nin himayesinde desteklenen, Fetih ile Hamas arasında 'barış ve uzlaşma' sürecine bağlıdır. Hamas ile Fetih'in yakınlaşması Hamas'a Filistin Özerk Yönetimine rağmen Batı Şeria'da meşruiyet kazandırmakla kalmayacak uluslararası alanda da meşruluk sağlayacaktır. İsrail'in uzlaşma çabalarına ket vuracak herhangi bir girişimi İsrail ile Türkiye'yi ciddi bir ihtilafa sürükleyecektir.
Yine de
Türkiye ve Müslüman Kardeşler İsrail'e karşı pragmatik ve pratik bir yaklaşım sergilemektedir.Mısır'da eski cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin İsrail ile ilişkileri azaltmadığı Müslüman Kardeşler iktidarı gibi Türkiye de İsrail ile diplomatik ilişkileri sürdürmektedir. Türkiye daha da ötesi İsrail ile ticaret ve havacılık ilişkilerini devam ettirmektedir.
An itibariyle İsrail, bu eksenin gündeminin en üstünde değildir.Türkiye, Suriye'deki Kürt ulusalcı hareketi, (özellikle Yunanistan'a karşı) doğu Akdeniz'de egemenlik kavgası, Libya'daki iç savaş ve yakın zamanda da Dağlık Karabağ'daki çatışmalarla daha fazla ilgilenmektedir.
Türkiye'nin bölgesel hegemonya arzuları sayesinde İsrail ile gerginliğin artması an meselesidir.Türkiye'nin Hamas'a artan desteği, bölgede giderek daha fazla askeri müdahalelerde bulunması ve doğu Akdeniz'de İsrail'in doğalgaz boru hattını tehdit eden gerilim iktidar partisinin İsrail'e yönelik düşmanlığı ile bir araya gelmiştir. Bu durum aniden parlayacak dumandan başka bir şey üretmemektedir. Bu duman her an tutuşarak beklenmedik bir krize yol açabilir.
Ilımlı Arap Ekseni (ve İsrail)
Kim?
Ilımı Arap koalisyonu Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır önderliğinde çok sayıda ılımlı ve Batı yanlısı Sünni devletten oluşmaktadır.Bu blok Bahreyn, Ürdün, Kuveyt , Umman ve Sudan ile zaman zaman Kuzey Afrika'daki Arap ülkelerini içine alır. İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile imzaladığı normalleşme anlaşmalarının ışığında bu bloktaki 'dış gözlemci' staüsünü aktif üye seviyesine yükseltebilir.
Ilımlı Arap Ekseni büyük oranda İran ve Şii Ekseninden duyulan korku ile Türkiye ve Müslüman Kardeşler ile Küresel Cihat Ekseni karşıtlığı ışığında bir araya gelmiştir.Bu ülkeleri birleştiren 'ideoloji' Orta Doğu'da 'eski düzen'i korumak, Arap olmayan (yani Türkiye ve İran) hegemonya çabalarını kontrol altına almak ve İslami güçlerin meydan okuduğu bölge güvenliği ile istikrarını koruma arzusudur.
Bu eksen Arap devletlerinin[11] artan zayıflığı ve kapsayıcı Arap bloğu karşısında şekillenmiştir.Bölge ülkelerinin uluslararası arenadaki ağırlığı petrol fiyatlarındaki dramatik düşüş ve bölge dışında keşfedilen enerji alanları yüzünden azalmıştır. Bu ülkelerin bazıları Amerikan kamuoyunun sempatisini kazanmak için geçtiğimiz yıl İsrail ile yakınlaşmıştır.
Operasyonel Karakteristikler
Bir koalisyonlar koalisyonu.Bölgesel hegemonya tacı için yarışan diğer rakiplerden farklı olarak ılımlı eksenin lideri yoktur ancak havayı ve gündemi belirleyen Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve kısa bir süre öncesine kadar ABD gibi bir dizi baskın ülke bulunmaktadır. Bu model ile bu eksendeki oyuncuların çokluğu ve geniş bir coğrafi alana yayılmış olma durumu bir araya geldiğinde bu aktörlerin ortak paydası oldukça dar olmaktadır. Yani pratikte bölgesel ya da konuya özel geçici koalisyonlar kurulmaktadır. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri önderliğinde Yemen'de kurulan 'Arap Koalisyonu'[12], Irak ve Suriye'de İslam Devletine karşı Arap-Amerikan koalisyonu[13], Libya'da Arap Ekseni koalisyonu[14], Fars Körfezi'ni yöneten güçler bloğu[15] ve doğu Akdeniz kampı[16] buna örnek verilebilir.
İsrail'e Yönelik Tavır
İran korkusu on yıl önce İsrail ile Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini işbirliğine yöneltti. Bu işbirliği son siyasi gelişmeler ile anlaşmaların yolunu açtı.İsrail'in İran'a karşı, İran'ın nükleer hırsları ve Suriye'deki isteklerine yönelik operasyonlarda kendini gösteren kararlı pozisyonu Yahudi devleti ile Körfez ülkelerinin yakınlaşmasına yol açtı. ABD'nin bölge ile bağlarını koparması sonucu Körfez ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini güncellemesi ve geliştirmesi ihtiyacı doğdu. Arap ülkeleri ile normalleşme, İsrail'in bölgeye ekonomik ve sosyal entegrasyonunu uzun zamandır engelleyen tabuları yıktı. Böylece İsrail'in Orta Doğu'daki yeni dönemin eşiğinde olması mümkün hale geldi.
Büyük Güçler: Amerikalı şerif çıkarken Rus ayısı pençelerini uzatıyor
ABD'nin Trump döneminde[17] bölgedeki varlığını azaltması ve diğer yandan da bölgedeki geleneksel müttefiklerini terk ettiği[18] algısı Orta Doğu'daki ülkelerin Washington'a bağımlılıklarını azaltmak ya da yeni realiteden faydalanmak için yeni ittifaklar ağları yaratmasına yol açtı.Yine de ABD bölgedeki önemli oyunculardan olmayı sürdürmekte ve pek çok ülke bölge politikalarında değişiklik kararı vermek için yaklaşan ABD seçimlerinin sonucunu beklemektedir. ABD yakın müttefiklerini güçlendirmek ve silahlandırmak gibi yollarla sorumluluğu bu müttefiklerine devretmektedir. Diğer yandan da İsrail ile ilişkileri derinleşmektedir. Böylece onların Amerikan müdahalesi olmadan kendilerini savunabilmesi beklenmektedir.
Rusya, ABD'nin çekilmesinden faydalanmakta ancak onun pozisyonunu devralmak için çalışmamaktadır.Rusya, ABD'nin yerini etkili bir şekilde almak için gerekli kaynaklardan yoksundur ve bölgeyi değiştirmeye ya da kendi değerlerini dayatmaya çalışmamaktadır. Moskova bölgeyi olduğu gibi kabul eder. Moskova kendi hizmetinde kullanacağı bütün bölge aktörleri için arabulucu statüsüne ulaşmayı hedeflemektedir. Esad rejimi bir tarafa konursa Rusya'nın Orta Doğu'da doğal bir müttefiki yoktur. Ancak Suriye'de ve daha az derecede Libya'da kilit bir oyuncu olmayı başarmıştır. Türkiye, İran ve İsrail gibi bölgesel güçlerin de aralarında olduğu bütün bölge ülkeleriyle birlikte çalışmaktadır. Diğer taraftan hepsiyle de sürekli sürtüşme yaşamaktadır.[19]
Rusya'nın bölgeye müdahalesi, kendisini ABD'nin başarısız olduğu yerlerde başarılı olduğu, onunla eşit bir küresel güç olarak konumlandırmayı hedeflemektedir.Bu müdahalenin karakteristik yapısı ayrıca Moskova'nın, Rusya'nın Ukrayna'nın bazı bölgelerini işgal etmesinin ardından ABD ile Avrupa Birliği'nin yaptırımları karşısında pazarlık gücünü artırma arzusu ile şekillenmektedir. Yani Rusya'nın bölgeye yaklaşımını karakterize eden temel 'ilkelerden' birisi kısaca Orta Doğu'daki Amerikan çıkarları ile hedeflerini baltalamaktır.
Rusya'nın bölgedeki güçlü görüntüsüne rağmen Moskova'nın müttefikleri üzerindeki nüfuzu sınırlıdır.Örneğin İsrail'e söz vermesine rağmen Şii milisleri Suriye – İsrail sınırındaki Golan Tepelerinden çıkarmayı başaramamıştır. Türkiye'nin Suriye'nin İdlib kentine müdahalesini de kontrol altına almayı becerememiştir. Rusya'nın Esad rejimi üzerindeki nüfuzu bile sınırlı seyretmektedir. Moskova'nın Beşar Esad'ı kuzeni Rami Mahluf ile barışa zorlama girişimleri başarısız olmuştur.
Rusya'nın bölgede politik, ekonomik (yani enerji ve silah satışları) ve güvenlikle ilgili çıkarları bulunmaktadır.Rusya'nın diğer Orta Doğu ülkelerine kıyasla müdahalesinin daha derin olduğu Suriye'de, ülkenin ekonomik ve askeri açıdan yeniden yapılanmasına ve diğer yandan halen isyancıların kontrolünde bulunan bölgelerde daha etkin bir denetim sağlamasına yol açacak bir anlaşma hedeflemektedir. Orta Doğu, Rusya silahları için hem potansiyel bir pazar hem de yeni silahların bilinçli bir gösterisi için bir sahnedir.
Rusya'nın çıkarları sadece İsrail değil Türkiye ve İran'ın çıkarlarıyla da sürekli olarak çatışmaktadır.Özellikle İsrail'in Suriye'deki üslerine karşı düzenlediği ve Rusya'nın Suriye'yi ekonomik ve askeri olarak yeniden yapılandırmasına engel teşkil eden operasyonlar düşünüldüğünde bu doğrudur. Rusya, hükümet kurumları aracılığıyla ulusal çıkarlarını belirleyecek düzenli süreçlere sahip değildir. Bu çıkarlar nihayetinde daha çok Putin tarafından belirlenmektedir ve bazen Savunma Bakanlığıyla güç mücadelesi yaşanır. Bu da Rusya'nın Orta Doğu'daki hareketlerini rasyonel olarak tahmin etmenin neden zor olduğunu açıklar.[20]
Rusya genel anlamda İsrail ile çatışmaktan kaçınmaya çalışır. Yine de sürtüşme olasılığı oldukça yüksektir.2018'de, İsrail'in Suriye'de gerçekleştirdiği bir saldırının ardından Rus uçağının düşmesi sonucu Rusya İsrail'i suçlayınca ilişkiler en alt seviyeye gelse de iki oyuncu arasındaki koordinasyon sayesinde hassas dengeler korunmaktadır. Bu yüzden, Rusya Suriye'ye S-300 uçaksavar füzeleri konuşlandırmış olsa da Esad rejiminin bunları İsrail'e karşı kullanmasına izin vermemektedir.
Bütün bunların Filistin ile çatışmaya etkileri nelerdir?
Son politik anlaşmalar Filistin çatışmasının İsrail'in jeostratejik bölgesel pozisyonunu geliştirmesi için artık bir engel teşkil etmediğini göstermektedir.Kısa bir süre öncesine kadar, İsrail'in bölgesel ilişkilerini güçlendirmesinin önündeki engellerden birisi Filistin sorunu ve özellikle Arap Barış Girişimiydi. Bu girişim zamanında İsrail'i pratikte tanıdığı ve İsrail – Filistin çatışmasının çözümü üzerine geniş anlamda bölgesel normalleşme sağladığı için büyük bir atılım olarak düşünülmüştü. Ancak İsrail – Filistin siyasi sürecinin altında yatan temel sorunlara ve yapısal eksikliklere bir çözüm sunmadığı örneğin Filistinlilerin dönüşü hakkında bir konsensusa ulaşamadığı için, Arap Barış Girişimi kısa bir süre içinde çatışma dinamiklerinin değişiminin önünde başka bir engel haline geldi.
Arap devletleri Filistin meselesinden bıkkın görünmektedir.Artık siyasi iktidarlar tarafından desteklenen ve bazı Arap ülkelerinin yöneticileri için meşruiyet sağlayan bir konu olarak görülmemektedir. Arap Birliği'nin, İsrail ile barış anlaşması yapmasının ardından Birleşik Arap Emirlikleri'ni kınamayı reddetmesi, 1979'daki tarihi barış anlaşmasından birkaç yıl sonra Mısır'ı birlikten çıkarması kararıyla kıyaslandığında, Filistin meselesi üzerine yaşanan değişimin büyüklüğünü göstermektedir.
Filistin meselesi an itibariyle eskisi kadar yakıcı değildir.Ancak İsrail, Filistinlilerle çatışmayı yönetmekte başarısız olursa gelecekte ağır bir bedel ödeyebilir. Çatışmanın demografik değişkenleri ile temel varsayımları değişmemiştir ve çatışma hiç şüphesiz sürekli tehditler yaratıp İsrail'in geleceği için muazzam önemli stratejik bir konu olmaya devam edecektir.
Filistin topu kalıcı bir biçimde Türkiye'nin bahçesine düşebilir.Hamas uzun zamandır hem İran hem de Türkiye'nin desteğinin tadını çıkarsa da diğer Arap devletleri için Filistin sorununun doğal 'yuvası' Filistin Kurtuluş Örgütü ile Filistin Yönetimidir. Ancak İsrail'in Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile yaptığı barış anlaşmalarının ardından Filistinlilerin Arap Birliği tarafından terk edildiği hissi FKÖ'yü, Filistin uzlaşısı çabalarını sürekli hızlandıran Türkiye'nin Filistin sorununa himaye etmesi konusunda Hamas ile aynı hizaya getirebilir. Bu gelişmelerin çatışmaya çok önemli etkileri olabilir.
Bitti.
Terimler
Orta Doğu'da Taht Oyunları Orta Doğu'da üç ana eksen arasında hegemonya rekabeti: İran ve Şii ekseni, Türkiye ve Müslüman Kardeşler Ekseni ve Ilımlı Sünni Arap Devletler.
Sınırları Olmayan Açık Savaş İran'ın İsrail için hazırladığı savaş planı İsrail'i çeviren bir 'ateş çemberi'ne dayanır. Bu sayede İranlılar İran'dan Yemen ve Gazze Şeridi'ne uzanan bir coğrafyadan İsrail'e onbinlerce füze fırlatmasına imkan tanıyacaktır. Filistinlilerin kalkışması ile birlikte uygulanacak bu plan İsrail'in etkili savunma yeteneklerinden yoksun olması sayesinde aylarca sürecektir. Bu 'ateş çemberi'nin başlıca amacı, İran'ın nükleer gücüne saldırılması halinde konvansiyonel bir 'ikinci saldırı' gerçekleştirmesine imkan tanımaktır. Bu 'ateş çemberi' bununla birlikte İran'ın konvansiyonel bir 'ilk saldırı' seçeneği de sağlamaktadır ki bu da İsrail'in iç cephede ve ülkenin işlevsel devamlılığında hasar almasına sebep olacaktır. İranlılara göre İsrail toplumunun zayıf sosyal dokusu sebebiyle böyle bir saldırı onu sonunda çöküşe götürecektir.
Hamas ile 'çatışmanın bölgeselleşmesi' tehlikesiİsrail ile yaşanacak önemli bir askeri çatışma sonucunda Gazze'nin bölgesel bir cephe haline gelmesi ile bölgesel taht rekabeti veren iki ülkenin yani İran ile Türkiye'nin savaşa aktif bir biçimde müdahil olması ve İsrail'e karşı bir dereceye kadar işbirliğine gitmesi senaryosu. Müslüman Kardeşler'in Gazze uzantısı olarak doğan Hamas bir yanda Türkiye ve Katar diğer yanda da İran ve Hizbullah'ın desteğine sahiptir.
[1] ABD Başkanı Nixon döneminde Dışişleri Bakanlığı yapmış Henry Kissinger'ın meşhur esprisi: 'İsrail'in dış politikası yoktur, sadece bir iç politkası vardır.'
[2] İran'ın nüfuz ağlarının geniş bir incelemesi için bkz. The International Institute for Strategic Studies, Iran’s
Network of Influence in the Middle East, November 2019
[3] David Fox'un 19 Ekim 2018 tarihinde İbranice olarak yayınladığı The Cartels – Hezbollah Ltd. Başlıklı podcast.
[4] Yitzhak Nakash, The Shi'is of Iraq, Princeton University Press, 1994
[5] Ali Hamaney, Filistin, İslam İnkılabı Yayınları, 2015
[6] Tamir Yedi, Taking the First Step: The Transformational Story of the Home Front Command, Between the Poles 20-21, The Dado Center for Interdisciplinary Military Studies, July 2019
[7] Hamaney, 205.
[8] Türkiye'nin arzu ve endişelerinin eksiksiz bir incelemesi için bkz: Ephraim Inbar, Eran Lerman, Chai Eitan Cohen Inrojek “Turkey as a major challenge for Israel (and its neighbors) in the 21st century", Jerusalem Institute for Strategy and Security, September 2020.
[9] Örneğin Türkiye'nin Rusya'dan S-400 füze sistemi alma kararı Washington ile gerilime neden olmuş ve Türkiye'nin ABD ile ortak yürtülen F-35 savaş uçağı programından çıkarılmasına yol açmıştır. Daha da ötesi Avrupa'yı sık sık mülteci akımı ile tehdit etmek Avrupa Birliği ile sadece tansiyonu artırmıştır.
[10] Türkiye'nin Kudüs elçiliğindeki üst düzey bir diplomat bu belgenin yazarlarından birsine Erdoğan'ın ilk başta savaş ilan etmeye karar verdiğini söylemiştir.
[11] Arap sistemi hem dış hem de iç baskılara maruz kalmaktadır. 1916'daki İngiliz-Fransız Sykes-Picot anlaşması ile kurulan yapay devletler yani Suriye, Irak ve Lübnan'ın, yerel ve bölgesel güçlerin din, etnisite ve kabile temelinde gelişerek yerel ve ulusal yönetim, kurumlar ve egemenliğe meydan okuduğu bir dönemde tehditlere maruz kalmaktadır. Arap devletlerin kendi vatandaşlarının en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaması da buna katkıda bulunmaktadır.
[12] Bu koalisyon, İran destekli Husi azınlığın Yemen'i ele geçirmesine karşı sürgündeki Yemen hükümeti ve ona bağlı yerel milislere destek amaçlı kuruldu. Başlangıçta Yemen'e sembolik güçler gönderen Sudan ve Mısır'ın yanı sıra Suudi Hava Kuvvetleri'ne usta pilotlarını gönderen Pakistan gibi çok sayıda ülkeyi içeriyordu. Ancak koalisyon yavaş yavaş dağılmaya başladı. Birleşik Arap Emirlikleri de geçen yaz Yemen'deki birliklerini çekmekte olduğunu duyurdu.
[13] İslam Devleti ile savaşacak uluslararası güç 2014 yılında ABD tarafından Irak ve Suriye'de kuruldu. Bu ortak güç büyük oranda ABD askeri personelinden oluşmaktadır. Ancak Ilımlı Arap Ekseni'nin güçlerinin ağırlıkta olduğu 30 başka ülkeden birlikler de bulunmaktadır. Bu güçler başlıca Kürt güçleri, Irak Ordusu ve Özgür Suriye Ordusu'na hava desteği sağlamaktadır.
[14] Koalisyonun baskın oyuncuları, doğudaki Libya Ulusal Ordusu'nun başındaki isim General Halife Hafter'i destekleyen Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleridir. Libya Ulusal Ordusu Fransa ve Rusya tarafından desteklenmektedir. Diğer yandan BM'nin kabul ettiği batıdaki Ulusal Mutabakat Hükümeti Türkiye, Katar ve İtalya'nın desteğine sahiptir.
[15] Başlıca güç ekseni ABD ile Körfez Monarşilerinde yoğunlaşmıştır. İsrail de bu bloğun partneri olarak görülmektedir.
[16] Türkiye'nin Akdeniz'deki yayılmacı arzuları karşısında Mısır ve Yunanistan öncülüğünde Kıbrıs, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden oluşan bir ülkeler bloğu Türkiye'nin taleplerine karşı koymaktadır.
[17] ABD'nin küresel şerif rolünü sona erdirme arzusu temelinde Amerikan güçlerinin Orta Doğu'dan çekilmesi hem Demokrat hem de Cumhuriyetçiler tarafından desteklenmektedir. Bu çekilme süreci Başkan Obama iktidarı döneminde başladı ve 'Önce Amerika' sloganıyla öne çıkan, izolasyon taraftarı Başkan Trump döneminde yoğunlaştı. ABD'nin bitümlü petrol kullanımı sayesinde enerjide bağımsızlık kazanması, stratejik çıkarların kısa bir zamanda azaldığı Orta Doğu'dan çekilme sürecini hızlandırdı.
[18] ABD'nin geleneksel müttefikleriyle bağlarının zayıflaması en iyi şekilde, İran'ın Suudi Aramco saldırısına karşı gösterilen umursamaz tavırda ve aynı zamanda Suriye'de Kürt güçlerin yalnız bırakılarak alelacele çekilme açıklamasında görülebilir.
[19] Daha fazla bilgi için bkz: Rusya'nın Orta Doğu'ya müdahalesi konulu podcast'ler serisi: Translating the Middle East, Center for Strategic and International Studies. https://www.csis.org/podcasts/babel-translating-middle-east
[20] Örneğin, Rusya'nın yaşadığı ekonomik krize rağmen, Kremlin'in denetiminde olan Rus gaz ve petrol şirketlerinin bölgedeki hareketlerine jeopolitik endişeler nüfuz etmektedir. Putin birkaç yıl önce bu alanda, Ukrayna'yı es geçerek Türkiye üzerinden gaz akışı sağlayan bir proje gibi, ekonomik olarak anlam ifade etmeyen bir dizi proje başlattı.


